Çocuklarda da stresli yaşam olayları iştahı etkileyebileceği gibi yemek düzenin kendisi, sofradaki ebeveyn tutumları da doğrudan stresör olabilir. Eğer çocuk ne yiyeceğini ne yemeyeceğini ve ne kadar yemek istediğini seçemiyorsa yemek yemek onun için stresli bir eylem haline gelir. Çocuk aynı yetişkinler gibi aç hissettiğinde yemek ve tok hissettiğinde az yemek hakkına sahiptir. Ama ona bakımveren kişi çocuk tok olduğunu ifade ettiğinde ‘’Aç kalacaksın, bunu yemeden masadan kalkamazsın. Beni çıldırtma ye yoksa oyun oynatmam. Yemezsen büyüyemezsin bak, hep böyle küçük kalırsın. Arkadaşların seninle dalga geçer. Yemezsen hasta olursun. Polis gelir seni alır.’’ gibi cümleler kurarsa bu durum çocuğu korkutur ve stres seviyesini arttırır. Stres anında da salgıladıkları adrenalin ve noradrenalin iştahsızlık ve sinirlilik haline yol açar. Bu nedenle sofraya oturduğunda iştahsızlık, aç olmama hali ve öfke görülebilir. Öğün saatlerinin tartışmaya dönmesi çocukta zamanla yemek ve stres, yemek ve tartışma koşullanmasını geliştirir. Zamanla bu duruma maruz kalan çocuklarda sofrayı gördüğünde, çatal bıçak sesi duyduğunda bile midesi bulantısı, öğürme hali görülebilir. Ebeveynler bazen bu durumu ‘’Numara yapıyor. Masadan kalmak için midem bulanıyor diyor.’’ Olarak yorumlayabilir. Ancak bu durum ciddiye alınması gereken bir yeme bozukluğunun habercisidir.
Ebeveynler ve çocukları arasında bir güç savaşı, inatlaşma haline dönen sofralarda çocukların agresif ve saldırgan tepkiler geliştirdiğini görmekteyiz. İki yaş itibariyle ayrı bir benlik olduğunu keşfeden, kararlarının görülmesini isteyen çocuklar bu ihtiyaçlarını karşılayamadıklarında savunma tepkileri geliştirirler. Kendi sınırlarını korumak için ebeveynlere yönelik uyum bozan davranışlar sergilemektedirler. Bunu önlemenin yolu çocuğumuzun kararlarını önemsediğimizi ve gördüğümüzü göstermektir.
Bu nedenle ebeveyn sofrada hangi yemeklerin olacağını seçen kişi olmalıdır ama neyi yemek istediği ve ne kadar yemek istediğini çocuk seçmelidir. Bu şekilde öğün saatlerini bir stresör olarak görmeyen çocuk aynı zamanda otokontrol ve özgüven geliştirir. Bu da ileride yeme bozukluğu yaşamaması için koruyucu bir gelişimdir. Ne kadar yemesi gerektiğini ve ne yemesi gerektiğini seçebilen kontrollü bir birey yetiştirmiş oluruz. İlerleyen yıllarda görülen yeme bozukluklarında sık sık karşımıza çıkan söylemlerden biri şudur: ‘’Doyduğumu ya da aç olduğumu hissetmiyorum. Çok yesem de tok ve yeterli hissetmiyorum.’’ Bu açlık ve tokluk farkındalığıdır. Küçük yaşlarda kazanmamız gereken bir beceridir. Ama eğer çocuğumuz tok olduğunu fark edip bize ifade ettiği halde bizim cevabımız ‘’Hayır doymadın, yemen lazım. Benim için son bir lokma daha.’’ olursa onu bu farkındalıktan yoksun bırakmaya başlarız. Ona fark ettiği hissinin yanlış olduğunu söylemiş oluruz. Bunun sonucunda kendi bedenine yabancılaşan, beden farkındalığını geliştiremeyen bir çocuk olabilir. Bu yüzden yeterince yememiş olduğunu fark etsek de ebeveyni olarak o öğünü yemek istemiyorsa yememesine izin vermeliyiz. Yemediğinde kısa süre sonra acıkacaktır elbette. Açlık hissini, bunun ne kadar yediğinde ortaya çıktığını, bununla baş edip bir sonraki öğüne kadar beklemeyi ve zamanla yeme düzenine uyması gerektiğini öğrenmesini sağlayalım. Bu sayede çocuğumuza sınır eğitimi de vermiş oluruz. Yemekleri öğün saatinde yemesi gerektiğini kabul ederek yememeyi tercih ettiğinde bir sonraki öğünü bekleme sorumluluğunu almış olur. Bu tam olarak çocukken kazanılması gereken çok kıymetli bir farkındalıktır, otokontrol becerisidir.